T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
MALATYA / BATTALGAZİ - Orduzu Elmasuyu İlkokulu

18 MART ŞEHİTLERİ ANMA GÜNÜ VE ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİNİN 109. YILDÖNÜMÜ

 

15-03-2024

Dünyayı Savaşa Sürükleyen Süreç

 

18. yy’da Fransız İhtilali ile düşünce alanında, Sanayi Devrimi ile ekonomik alanda gerçekleşen yenilikçi hareketler ve sosyal dalgalanma 19.yy’da Avrupa haritasında değişimlere yol açtı. Milliyetçilik kavramı geliştikçe çok uluslu imparatorlukların sonu gelmeye başladı, ekonomik yönden ise sanayi devrimini gerçekleştiren ülkeler hammadde ve pazar arayışına girdi.

Avrupa coğrafyasında siyasi birliğini 19. yy’ın sonuna doğru tamamlayan Almanya ve İtalya derhal Avrupa’daki ekonomik yarışa katıldı. Almanya sanayi devrimini hızla tamamlayarak hammadde-Pazar yahut diğer bir deyişle “sömürge” arayışına girdi. Almanya’nın dış siyasetinin belirleyicisi Bismark’ın 

sürdürdüğü dengeli Avrupa Uyumu politikası terkedildi. Bismark ülkesini “Şark Meselesi” denilen Osmanlı’nın paylaşılması rekabetinden uzak tutmaya çalışmıştı lakin II. Wilhelm ile dünya siyasetine bakışı değişen Almanya Osmanlı topraklarını bir hammadde kaynağı ve Pazar olarak görmeye başladı. Avrupa Sanayisinde İngiltere ile yarışır duruma gelen Almanya kara ordusu bakımından da oldukça güçlendi. Almanya, denizcilikte de İngilizlere ciddi tehdit oluşturmaya başladı. 20.yya girildiğinde Avrupa’nın siyasi ve stratejik manzarası İngiliz-Alman deniz silahlanma yarışının gölgesinde şekilleniyordu. Bu süreç Avrupa’yı silahlanmaya ve kutuplaşmaya itti. Bu kutuplaşmada Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu yanına çekerken İngiltere, Fransa ile yakınlaştı.

Osmanlı Devleti 1700’lü yıllardan itibaren duraklama ve akabinde çöküş dönemine girmişti. Avrupa’daki gelişmelere kayıtsız kalarak çağı yakalayamayan Osmanlı, savaşlardaki başarısızlık, toprak kayıpları ve bunların beraberinde getirdiği ekonomik sıkıntılar ile gücünü ve itibarını kaybetmişti. Dönemin “hasta adam”ı olarak nitelendirilen Osmanlı Devleti’nin geniş toprakları Avrupa’nın sömürge arayışındaki devletlerinin iştahını kabartıyordu.

İtalya çabuk davranıp (bölgedeki İtalyanların can güvenliğinin tehlikede olduğu bahanesi ile) 1911’de Trablusgarp’ı isteyerek Osmanlı’ya savaş açtı. Devlet karadan irtibatı olmayan bölgeye asker gönderememiş, gizlice Trablus’a geçerek halkı örgütleyen subaylar aracılığı ile İtalyanlarla mücadele etmek durumunda kalmıştı. Bu esnada Rus ve İngiliz kışkırtmaları ile Balkanlarda yeni bir savaş tehdidi doğmuştu. İki cephede birden savaşacak gücü olmayan Osmanlı, İtalya’nın isteğine boyun eğerek Afrika’daki son toprağını kaybetti.

Yunanistan, Bulgaristan, Karadağ ve Sırbistan’ın birleşerek Osmanlı’ya saldırması sonucu I. Balkan Savaşı’nda Osmanlı Edirne ve Kırklareli’yi kaybetmiş, Bulgar orduları Çatalca önlerine kadar gelmişti. Balkan Devletlerinin Osmanlı’dan kopardıkları toprakların paylaşımından memnun kalmayınca aralarında çıkan II. Balkan Savaşı’nda Osmanlı Devleti bir oldu-bitti ile Edirne, Kırklareli ve Dimetoka’yı geri almıştı. Lakin içerde ve dışarda saygınlığını iyice yitiren Osmanlı’nın bu savaşlarda gösterdiği zayıflık Avrupalı devletlerin “hasta adam”a bakışını değiştirmiş, denge politikaları ile hayatta kalmaya çalışan hastanın vadesinin erdiğine karar verilmiş, Osmanlı Devleti’nin geniş topraklarının nasıl paylaşılacağı sorunu ortaya çıkmıştı.

Avrupalı Devletlerin Osmanlı toprakları üzerinde tasarruf planları şu şekildeydi: İngiltere, Basra Körfezi’ni, Şattülarap’ı sömürgesi Hindistan’ın bir parçası olarak görüyor, Hint yolunun güvenliği için Süveyş Kanalı ve Filistin’i istiyordu. Rusya’nın milli amacı ‘sıcak denizlere inmek’ ise ancak Boğazlara sahip olarak veya Doğu Anadolu’yu alarak İskenderun Körfezi’ne inmek yoluyla olurdu. Boğazlara sahip olma rüyası Rusya’nın bu savaşa girmesinin en büyük motivasyon kaynağı idi. Fransa’nın Lübnan, Suriye ve Adana bölgesinde gözü vardı. Almanya ‘Doğuya Doğru’ yayılma politikası ile Hint Denizine kadar ulaşmayı ve İngiltere’nin sömürge yollarına engel olmayı hayal ediyordu. Avusturya-Macaristan’ın gözü Balkanlarda idi, Balkanlardaki Slav Birliğine engel olmak ve bölgedeki Rus nüfuzunu kırmak amacındaydı. İtalya, Trablus’u ele geçirmişti, şimdi gözü Ege bölgesi ile Antalya’da idi.

İki kıtayı (Asya ve Avrupa) birbirine bağlayan, Süveyş ve Cebelitarık Boğazları ile de Atlas ve Hint Okyanusu’na bağlantısı olan Boğazlar, devrin siyasi ve ekonomik çekişmelerinin düğüm noktası idi. Stratejik değeri dolayısıyla Boğazların sömürgecilik yarışı ve sömürge yolları açısından önemi büyüktü. Coğrafi yakınlığı ve ulusal politikası ile Rusya başta tüm Avrupa Devletleri için Boğazlara ‘kimin egemen olacağı’ ( Napolyon’un deyişiyle ‘İstanbul’a sahip olan Dünya’ya sahip olur!’ ) çözülmesi gereken büyük bir sorundu. Boğazların güçlü bir devletin hakimiyeti altına girmesi, eğer bu devlet kendileri değilse, hiçbirinin işine gelmiyordu.

 

Savaşın Başlaması

Anlaşmazlıklar masa başında çözülemeyince artan siyasi gerginlikte silahlanan Avrupa’da savaşın parlamasına bir kıvılcım yetecekti. 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan Veliahtı Arşidük Franz Ferdinand bir Sırp tarafından öldürülünce I. Dünya Savaşı’nın kıvılcımı parlamış oldu. 28 Temmuz’da Avusturya-Macaristan Sırbistan’a savaş ilan etti ve kutuplaşmış Avrupa’da bloklar arası savaş ilanları başladı.

Osmanlı Devleti bu savaş ilanlarını izleyip durumun lehine dönmesi durumunda bir karar verip hareket etmek istiyordu. Eski dost İngilizler Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü korumaktan vazgeçmiş görünüyordu. Ruslar da Osmanlı ile bir ittifaka sıcak bakmıyordu. Fransa İngiltere’nin dümen suyunda hareket ediyordu. Her ne kadar Avusturya-Macaristan eski bir düşman olsa da müttefiki Almanya’nın gücü göz boyuyordu ve Almanların Rusya’yı ve Fransızları yenebileceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Osmanlı geleneksel müttefiklerinin kapısını çaldı ama elleri boş döndü. Osmanlı Devleti’nin anlaşma ve müttefik arama çabalarına kayıtsız kalan İngilizler Osmanlı’nın tarafsız kalması durumunda Boğazlardan yararlanabileceğini düşünüyordu. Lakin Osmanlı Devleti’nin böyle bir tarafsızlık karşılığında Ege Adalarının kendisine geri verilmesi, Mısır sorununun çözümü ve hatta kapitülasyonların kaldırılması gibi isteklerine sıcak bakmayınca, İngiltere, Osmanlı’yı Almanya ile bir antlaşmaya itti. 2 Ağustos 1914’te Almanya ve Osmanlı arasında gizli bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmaya göre Almanya Rusya ile savaşa girerse Osmanlı Devleti de Almanya’nın yanında yer alacak, Osmanlı devleti bir saldırıya uğrarsa Almanya silahlı yardımda bulunacak ve Alman ıslah heyeti Osmanlı ordusunun sevk ve idaresinde etkili olacaktı.

31 Temmuz 1914’te Boğazlara kısmi seferberlik emri verilmişti.

Almanya ve Osmanlı Devleti arasındaki antlaşmayı takiben Harbiye Nezareti 2 Ağustos günü, (‘Seferberliğin birinci günü 3 Ağustos 1914 günüdür.’) Genel seferberlik ilan etti.

Bu esnada İngiltere, Osmanlı Devleti’nin İngiltere’ye sipariş ettiği ve yapımı tamamlandıktan sonra teslimi bilerek geciktirilen Sultan Osman ve Reşadiye muharebe gemilerine el koydu, adları Agincourt ve Erin olarak değiştirildi. İngiliz Deniz Bakanı Churchill, tarafsızlığını sağlayamadığı Osmanlı Devletinin donanmasının savaş kapıya dayanmışken iki adet dretnota sahip olmasına izin veremezdi.

Türk-Alman antlaşmasının imzalanmasının ardından Alman Genelkurmayı; Akdeniz’de, Avusturya-Macaristan ve İtalya donanmasının kendilerine katılmasını bekleyen, Goeben ve Breslau’ya İtalya’nın tarafsızlığını ilan etmesi ve Avusturya’nın katılımdan vazgeçmesi üzerine, İstanbul’a gitmesi emrini verdi. 10 Ağustos’ta söz konusu gemiler boğazlardan içeri alındı. İngiltere’nin tarafsızlık antlaşması gereği Goeben ve Breslau’nun silahsızlandırılması yahut Türk karasularından çıkarılmasını istemesi üzerine Osmanlı, bu savaş gemilerini satın aldığını bildirdi. Goeben muharebe kruvazörüne Yavuz Sultan Selim, Breslau hafif kruvazörüne Midilli adları verildi. Goeben’i komuta eden Amiral Souchon 18 Ağustos’ta Osmanlı donanmasının başına getirildi. Ve her Osmanlı gemisinde bir Alman subay görevlendirdi.

Başkomutanlık emriyle 4 Ağustos’tan itibaren Boğazlar kısmen kapatılarak boğazda mayın hatları oluşturulmaya başlandı. İlk hat 4 Ağustos’ta kurulmuştu toplam 39 mayından oluşuyordu. Son hat 8 Mart 1915 Erenköy Koyuna Nusrat tarafından döşenecekti, bu süre zarfında Boğaz’a 11 hat şeklinde toplam 403 mayın döşenmiş olacaktı. Oluşturulan bu hatlarda ticaret gemileri için geçitler bırakılacaktı. Tüm ticaret gemileri içeri alınmakla birlikte, bu gemilerin Boğazlardan çıkışı İstanbul Liman Reisliği tarafından kontrol altında tutulacaktı. 9. Tümen Komutanı Kurmay Albay Cevat (Çobanlı) Boğaz’ın savunmasından sorumlu olan Müstahkem Mevkii Komutanlığına atanarak 10 Ağustos’ta göreve başladı.

Müstahkem Mevkii Komutanı Albay Cevat Bey 29 Kasım 1914'te Tümgeneral Olmuştur.

8 Ağustos tarihinde Sultan Mehmed Reşad iradesi ile 1 Kasım’dan itibaren geçerli olmak üzere kapitülasyonlar kaldırıldı.

Boğazı ablukaya alan İngiliz donanması, Limni adasındaki Mondros Limanının Yunanlılar tarafından boşaltılması ile burayı üs olarak kullanmaya başladı.

Uzun süredir Osmanlı donanmasında görev yapan Amiral Limpus başkanlığındaki İngiliz Islah Heyetinin görevine son verildi. Yerine Almanya’dan gelen Amiral Usedom ve Amiral Merten’in içinde olduğu 300’e yakın subay ve erden oluşan Alman heyeti görevlendirildi. Amiral Merten’in idaresindeki 160 kadar personel Çanakkale’ye gelip tabyalarda görevlendirilerek buralardaki Türk askerinin eğitimine başlandı. Alman heyetinin gönderiliş amacı: Almanya’nın bu tarihe kadar elde ettiği ekonomik faaliyetleri korumak, geleceğe yönelik Alman milli faaliyetlerinin gerçekleşmesini sağlayacak müesseseleri kurmak ve bunları güçlendirmek, bunların kısa sürede başarılması için de askeri müessese ve otoritelerden azami ölçüde istifade etmekti. Alman silah sanayisi bir süredir Osmanlı ordusunun en önemli tedarikçisiydi.

26 Eylül günü Boğaz dışına keşfe çıkan Akhisar torpidobotu Bozcaada civarında bir İngiliz muhribi tarafından durdurularak, bundan böyle boğazdan çıkacak Türk savaş gemilerinin ateşle karşılanacağı konusunda uyarılınca Müstahkem Mevkii Komutanlığı Başkomutanlığa 27 Eylül’ den itibaren Boğazları tüm deniz ulaşımına kapatacağını bildirdi.

 

Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girişi

29 Ekim’de Amiral Souchon, komutasındaki Türk donanması ile Karadeniz’e açılarak birkaç Rus gemisini batırıp, Karadeniz kıyısındaki bazı Rus limanlarını da bombaladı. Bunun üzerine Ruslar savaş ilan etmeyi bile beklemeden 1 Kasım’da sınırı geçerek Pasin ve Eleşkirt yönünde ilerlemeye başladı. 2 Kasım’da Rusya Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilan etti.

İngilizler, yol arkadaşlarını takiben hızla tepki gösterdi. Goeben ve Breslau’nun ardından Boğazı ablukaya alan İngiliz filosuna Fransız savaş gemilerinin de katılımıyla Çanakkale Boğazı önündeki Birleşik Filonun gemi sayısı giderek artmıştı. 3 Kasım 1914’te Fransız ve İngiliz savaş gemileri boğaz girişindeki tabyalarımıza ateş açtı. Kısa süren bombardımana Türk topçusunun ateş etkisi dışında kaldıkları için cevap verilemedi. Seddülbahir Kalesinin cephaneliğinin isabet alıp havaya uçmasıyla Çanakkale Muharebelerinin ilk şehitleri verilmiş oldu.

3 Kasım saldırısından sonra Gelibolu yarımadasında yoğun bir tahkimat başlatıldı. 4 Kasım’da Gelibolu yarımadası ile Anadolu yakasının savunması 3. Kolordu’ya verildi.

5 Kasım’da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. 9 Kasım’da İngiltere Başbakanı Asquith “Osmanlı İmparatorluğu intihar etmiştir ve kendi mezarını kendi elleriyle kazmıştır.” diyerek Osmanlı’nın savaşa katılımına bakış açısını ortaya koymuştu.

9 Kasım’da Sofya’da ateşemiliter olarak görev yapan Yarbay Mustafa Kemal Bey, Enver Paşa’dan “Silah arkadaşları cephelerde savaşırken kendisinin Sofya’da bulunmasını kabullenemediğini ve cephelerin herhangi bir yerinde rütbesine uygun bir görev verilmesini” istedi.

11 Kasım’da Osmanlı Devleti İtilaf Devletlerine savaş açtığını bildirdi, 14 Kasım’da ise Halife, Cihad-ı Ekber ilan ederek Müslümanları Hristiyanlara karşı savaşa çağırdı.

Amiral Souchon’un yüzen bir batarya olarak kullanılmak üzere Çanakkale’ye gönderdiği Mesudiye zırhlısı Sarısığlar Koyunda demirlemişti. Gövdesindeki bazı toplar sökülerek kıyıya konuşlanan gemi 13 Aralık 1914’te mayın hatlarının altından geçerek Boğaza girmeyi başaran B-11 İngiliz denizaltısı tarafından batırıldı. Gemiden çıkarılan toplar ise Baykuş (Mesudiye) Bataryasında kullanıldı.

İngiltere’de Osmanlı’ya yapılacak harekatın nerde ve nasıl olacağı konusunda farklı görüşler vardı: Boğazı donanma zoruyla geçmek, Yunanistan ile anlaşıp Selanik’ten bir orduyla İstanbul’u istila etmek, İskenderun’a asker çıkarmak gibi. İngiliz Deniz Bakanı Churchill Boğazların Donanma yoluyla zorlanması konusunda ısrarcıydı. Boğazların ele geçirilmesinde amaç: Verimli Hilal’e ( Kabaca Güneydoğu Anadolu’nun hilalin bir ucunu teşkil ettiği şekilde Fırat ve Dicle arası (Mezopotamya), Basra Körfezi ve çevresi ile Nil vadisinin hilalin diğer ucunu oluşturduğu verimli topraklara sahip, medeniyetin beşiği diye de bilinen bölge) hakim olmak, İngilizler için sömürgesi Hindistan yolunu emniyete almak, Boğazlara Ruslardan önce hakim olmak ve gerekirse bu yolla Ruslara yardım göndermekti.

Ocak 1915’e gelindiğinde Ruslar Kafkaslardaki Türk baskısının hafiflemesi açısından Türklere karşı yeni bir cephe açılıp açılamayacağını sorarak İngiltere’den yardım istedi. Rusya’nın bu yardım isteği İngilizlerin, Ruslara söz verilen bölgede, harekata başlamasına olanak tanıyarak; Çanakkale cephesinin açılmasının gerekçesini oluşturmuş oldu.

 

Çanakkale Cephesi Açılıyor

13 Ocak’ta İngiliz savaş konseyinde Çanakkale Harekatı kabul edilmişti. Harekat başarıya ulaşırsa Rusya’ya ihtiyaç duyduğu silah, cephane ve mali yardım ulaştırılabilir karşılığında Rusya’nın insan gücü ile buğday ve yem depolarından yararlanılabilirdi. Bunun yanında Mısır sorunu ortadan kalkacak, Boğazlar ele geçirilince Osmanlı Devleti savaştan çekilmek zorunda kalacak, Balkan devletleri İtilaf devletlerinin yanına çekilecek ve Avusturya-Macaristan güneydoğusundan sıkıştırılmış olacaktı. Ayrıca her ne kadar Boğazlar Ruslara söz verildiyse de İngiltere Ruslardan önce İstanbul’a yerleşmek istiyordu. Plan önce Fransa sonra Rusya ile paylaşılarak destek istendi. Fransa harekata katılacağını bildirdi, Rusya katılamayacağını.

Harekatın 19 Şubat’ta gerçekleşmesi kararı alındı. Limni adasını üs olarak kullanan müttefikler Bozcaada ve Gökçeada’yı işgal etti. İngiliz ve Fransız savaş gemileri, denizaltı gemileri, bir uçak ana gemisi, mayın tarama gemileri ve nakliye gemilerinden oluşan Birleşik Filo Mondros Limanı’na demirledi. Majestic, Canopus gibi miadını doldurmuş, Kuzey Denizinde Alman savaş gemilerinin karşısında pek işe yaramayacak, görevden alınması planlanan gemiler için Türk tabyalarına yapılacak saldırı uygun görülmüştü. Bunun yanında o dönemde denizde bulunan en güçlü savaş gemisi 1913 yapımı Queen Elizabeth’in son silah ve kalibrasyon testlerini Çanakkale Tabyalarında gerçekleştirmesi önerilmişti.

19 Şubat Saldırısı sabah saatlerinde başladı, Kumkale, Orhaniye ile Seddülbahir ve Ertuğrul tabyaları hedef alındı. Uzun menzilden gerçekleştirilen bombardımana Orhaniye ve Ertuğrul tabyaları karşılık verebildi. Diğer tabyalardaki topların menzili yetmediğinden cevap verilemedi. Akşam 17.30 gibi filo geri çağrıldı. Bu süreçte Donanmanın Boğaz’ı yalnız başına geçip geçemeyeceği tartışılıyordu. İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener kara birliğinin kullanılması için öncelikle donanmanın başarılı olması taraftarıydı. Birleşik Filo Komutanı Amiral Carden’in etkili atış sağlayabilmek için yarımadanın güney ucuna asker çıkarılarak Alçıtepe’nin ele geçirilip bir gözetleme noktası olarak kullanılması konusundaki görüşünü reddediyordu. Hava şartları 25 Şubat’a kadar yeni bir harekete müsaade vermedi.

25 Şubat’takı harekatta Orhaniye, Kumkale, Ertuğrul ve Seddülbahir tabyaları bombardıman edildi. Agamemnon zırhlısı birkaç kez isabet aldı. Bombardımanda tabyalarımız 83 mermi ile karşılık verdi, Ertuğrul yedi isabet sağlayabildi lakin akşama doğru boğaz girişindeki tabyalarımız susturulmuştu, Seddülbahir yıkıntı haldeydi, Kumkale çok hasar almıştı, Orhaniye ve Ertuğrul susturulmuştu, yangınlar devam ediyordu. Boğaz ağzındaki bu dört tabya tahrip olunca, sıra Boğaz içindeki tabya ve bataryalara gelecekti.

5 Mart’tan itibaren Birleşik Filo Boğazdaki Merkez tahkimatı bombardımana başladı. Kabatepe açıklarından gerçekleştirilen uzun menzilli atışlarda atış gözetimi için uçaklar kullanılıyordu, Bu gün atış gözetimi yapan uçaklardan biri arızalanıp düştü, diğerinin de pilotu açılan piyade ateşiyle yaralanıp iniş yapınca atışların kontrolü Boğaz içine giren gemilere kaldı. Boğaz’ın içine doğru girerek bombardıman yapan yahut bombardıman eden gemilerin ateşlerinin atış gözetimini yapan gemiler Türk bataryalarının menziline girmiş oluyordu. Boğazın en dar bölgesine başlanan harekat süreci yavaş ilerliyor boğazın iki yanındaki bataryaların yeri kesin keşfedilmedikçe uzaktan bombardıman sonuç vermiyordu. Alçıtepe’nin ele geçirilerek bir ateş kontrol noktası olarak kullanılması tekrar gündeme geldi. Lord Kitchener kesin bir ifadeyle Birleşik Filonun Kara kuvvetlerinden yardım almaksızın Boğaz’ı geçeceğini bildirdi.

Bombardımanlar esnasında Türkler Birleşik Filonun Erenköy Koyunda manevralar yaptığını gözlemlemişti. Bunun üzerine 8 Mart sabahı Nusrat mayın gemisi gizlice Erenköy Koyunda, kıyıya paralel 26 mayından oluşan 11. Mayın hattımızı oluşturdu. Bu mayın hattı 18 Mart’ta kader değiştirici bir rol oynayacaktı.

10 Mart’ta İngiltere’de Savaş Konseyinde 29. İngiliz Piyade Tümeninin Çanakkale’ye sevkine karar verildi. Ancak Donanma Marmara’ya geçmeden Kara Kuvvetleri Gelibolu’ya asker çıkarmayacaktı. Birleşik Filo Çanakkale’de harekatta bulunurken Rus Filosu da Karadeniz Boğazı’nda (İstanbul Boğazı) gösteri taarruzlarıyla yetinecek, Müttefikler Marmara’ya girince Ruslar ciddi taarruzlarına başlayacaktı. İstanbul’a yapılacak çıkartma Rus Filosu ile Birleşik Filo tarafından, Marmara’daki Türk Deniz Kuvvetleri müşterek harekatla yok edildikten sonra, beraber gerçekleştirilecekti. Böylece İngiliz Deniz Tümeni, 29. İngiliz Piyade Tümeni, Mısır’da hazır bulunan Avustralya Birlikleri, Fransız Tümeni ve Rusların İstanbul’a girmek için hazır bulundurduğu kolordu ile toplam 130.000 kişilik kuvvet ile Çanakkale bölgesi ve İstanbul’daki Türk Birliklerinin karşısına çıkılmış olunacaktı. 11 Mart’ta İngilizler General Sir Ian Hamilton’u Akdeniz Seferi Kuvvetleri Komutanlığına atadı. Ayrıca İngiltere ve Fransa, Rusya’ya gizli olarak, Rusya’nın savaşı sağlam bir neticeye ulaştırması şartıyla, İstanbul’un kendisine bir zafer hediyesi olarak takdim edileceğini vaat etti. Askold adlı Rus kruvazörü de Rusya’yı temsilen Birleşik Filo’ya katıldı.

16 Mart’ta Müttefik Filo’nun Komutanı Amiral Carden, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek görevinden istifa etti yerine yardımcısı Amiral de Robeck getirildi. Amiral de Robeck, görevi kabul ederken Churchill’eharekatın uygulanabilir olduğunu ve görevi kıvançla kabul ettiğini bildiriyordu.

 

18 Mart

Her ne kadar 18 Mart Deniz Muharebesi olarak anılsa da aslında bugün taraflardan yalnızca biri deniz kuvvetiydi. Cevat Paşa Komutasındaki Çanakkale Boğazı ve çevresinin savunmasından sorumlu Müstahkem Mevkiinin emrindeki kuvvetler 2. Ağır Topçu Tugayı ile Erenköy Ağır Topçu Bölge Komutanlığı ve 9. İle 11. Piyade Tümenleri olup, 3. Kolordu kuruluşunda yer alsa da Eceabat’ta genel ihtiyatta bulunan Kurmay Yarbay Mustafa Kemal komutasındaki 19. Tümen’e de emir verme yetkisindeydi. Komutanlığın en güçlü topları 16.900 ve 14800 metre menzilli olan 355/35 ve 240/35’lik toplardı. Bunlardan da altı tane 355/35 (2 tanesi Anadolu Hamidiye, 2 tanesi Çimenlik ve 2 tanesi Rumeli Hamidiye’de olmak üzere) ve 17 tane 240/35 vardı. Diğerleri yirmi ikilikti ve menzilleri 7.000-8.000 metre idi.

Birleşik Filo ise en genci 1913 yapımı Queen Elizabeth ile yaşları 8-20 arası değişen erken dretnot gemilerden, toplam 3 tümenden, oluşuyordu. Amiral de Robeck’in bizzat komuta ettiği 1. Tümen, Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson muharabe gemileri ile Inflexible muharebe kruvazörü gibi filonun en güçlü gemilerinden oluşturulmuştu. 2. Tümen’ de 8 İngiliz gemisi mevcuttu; Ocean, Irresistible, Albion, Vengeance, Swiftsure, Majestic, Canopus, Cornwallis. 3. Tümen ise Suffren, Bouvet, Gaulois, Charlemagne Fransız gemileri ile, Triumph ve Prince George İngiliz gemilerinden kurulmuştu.

Harekat Planında Çanakkale ve Kilitbahir’deki merkez tabyalar ile mayın bölgesini koruyan bataryalar ve seyyar topların susturulması amaçlanmıştı. 1. Tümendeki İngiliz gemileri Merkez Tabyaları (Anadolu Hamidiye, Çimenlik, Rumeli Mecidiye, Rumeli Hamidiye ve Namazgah Tabyaları) susturacak, ardından 3. Tümendeki Fransız gemileri bu hattı takiple orta bölümdeki tabyaları (Rumeli Mesudiye, Yıldız ile Dardanos ve Akyar/Cevat Paşa) ateşle baskı altında tutarken ilk hattaki gemiler merkez tabyalara egemen olmaya başlayınca Fransızlar, bunları geçerek merkez tabyalara kapanacak ve yok edecekti. Türk seyyar topları yüzünden gemiler demir almayacak, akıntıya karşı yavaş yavaş ilerleyecekti. Daha sonra gelecek 2. Tümendeki İngiliz gemileri, Fransızları rahatlatacak, yoğun ve sürekli ateş aralıksız devam edecekti. Ana tabyalar ile hafif bataryalar kontrol altına alındıktan sonra Canopus ve Cornwallis desteğiyle mayın tarama gemileri Kepez burnunu geçerek Sarısığlar koyuna kadar bölgeyi mayınlardan temizleyerek muharebe gemilerinin Boğaz’ın en dar bölümüne girmesine yol açacaktı. Atış kontrolü için Arc Royal Uçak gemisinden saat başı bir uçak havalanacaktı. Bunların yanında İngiliz Deniz Piyade Tümeni’ni taşıyan 6 taşıt gemisi Gelibolu’nun Batı sahillerinde çıkarma gösterisinde bulunacaktı.

Harekat 18 Mart Perşembe sabah 08.15’te Queen Elizabeth’in direğinde görülen “ileriye hareket” işareti ile başladı. 10.30 sularında Birleşik Filo, manidar bir şekilde Truva Savaşının ünlü komutanının adaşı, Agamemnon kılavuzluğunda Boğaz’a giriyordu. Filonun önündeki muhripler muharebe alanını tarayarak, muharebe gemilerine yol açıyordu. Kumkale gerisinden açılan obüs ateşinin etkisi altına giren gemiler hedeflenen bölgeye yaklaştı.

İlk mermi saat 11.15 sularında, Prince George ile 1. Tümene kanatlarda eşlik eden, Triumph tarafından Haleli sırtlarına doğru ateşlendi. İntepe’deki bataryalar buna karşılık vermeye başladı. 1. Tümen Tengerdere ve Haleli Sırtları hattında oluşturdukları A Hattı’nda yerini aldı. 11.30 sularında Merkez tabyalara bombardımana başladılar. Triumph Anadolu tarafında Prince George Gelibolu tarafında konumlanarak obüsleri ateş altına alırken, Queen Elizabeth Anadolu Hamidiye, Agamemnon Rumeli Mecidiye, Lord Nelson Namazgah ve Inflexible Rumeli Mecidiye gibi merkez tabyalarını hedef almıştı. Uzun menzilden ateş eden zırhlılara karşı daha kısa menzilli toplara sahip merkez tahkimatı sessiz kaldı. Lakin mayın hatlarını koruyan bataryalarla, obüs bölgesinden açılan atışlar etkili oluyordu. Obüs bataryalarının Merkez Tabyalar üzerindeki baskıyı hafifletebilmek için özellikle orta gruptaki muharebe gemilerini hedef alması emri verilmişti. Queen Elizabeth’in Çimenlik Tabyası üzerine yönelttiği ateş sonucu Çimenlik’in cephaneliği tutuştu. Şehrin içine düşen bir mermisi de şehirde yangın başlattı. Triumph orta bataryasıyla Dardanos’u döverken yakın bataryaları ile de mayın hatlarını koruyan toplara karşılık veriyordu.

Bu denli ateş karşısında tabya ve bataryaların zarar gördüğü kesin olmakla beraber rüzgarın eşlik ettiği top dumanları yüzünden hasarın büyüklüğünü anlama imkanları yoktu. Amiral de Robeck öğle saatinde verilen tahribatın yeterli olduğu kanaatine varıp 3. Tümendeki Fransız gemilerini, A Hattı’nın arasından geçip ilerleyerek, daha yakın mesafeden bombardımana çağırdı.

A Hattı’nda bulunan Agamemnon Erenköy bölgesinden ve Inflexible Anadolu kıyılarından gelen batarya ve obüs ateşleri ile oldukça isabet almış, Türk topçusunun isabetli atışları bu gemilerde hasara yol açmıştı. Pruva köprüsüne aldığı isabetle Inflexible’nin telsizi de çalışmayacak duruma gelince geminin kaptanı Fransız gemilerinin hattın arasından geçişinin ardından çekilme kararı aldı.

Amiral Guepratte komutasındaki Fransız gemileri Suffren ve Bouvet Anadolu kıyısından Gaulois ve Charlemagne Batı kıyılarından ilerleyerek A Hattını geçip Boğaz içerisine devam etti. Fransızlar, ağır ağır ilerleyerek ateşe devam eden İngiliz gemilerinin arasından hızla geçerek ateşle ileriye doğru sokulmaya başladı. Daha yakın mesafeden başlayan bombardımanda Fransız Filosu görünüşte iyi sonuçlar almaya başladı. Gemilerle tabyalar ateş üstünlüğünü ele geçirmek için mücadele şiddetlendi.

Gaulois zırhlısı baş taraf su kesiminden vuruldu, oluşan yarıktan içeri giren sular nedeniyle gemi öne doğru battı ve gemi muharebe alanını terk etmek durumunda kaldı. Çok geçmeden Fransızların bayrak gemisi Suffren’de aldığı isabetlerle muharebe dışı kalacaktı.

Rumeli’deki Merkez tabyalar (Mecidiye, Hamidiye ve Namazgah) yoğun bir ateş altındaydı. Tabyaların üzerine korkunç gürültüyle düşen, özellikle Filonun en genç gemisi Queen Elizabeth’in 38 cm’lik toplarının mermileri devasa çukurlar açmakta, topları denize düşerse 10-12 metre yüksekliğinde su sütunları havaya kalkmakta, kasabaya düşen mermiler yangınlar çıkarmaktaydı. Müstahkem Mevkii’de Muharebe santrali isabet almış, telefon hatları kopmuş, Çanakkale-Kilitbahir arasındaki haberleşme kesilmişti.

Bataryalarda topların birinci doldurmaları erler tarafından ezan okunarak yapılıyor, ateş sırasında erler tekbirlerle iştirak ederek maneviyatlarını yüksek tutuyor, inanılmaz bir soğukkanlılıkla çalışıyor, bombardımanlarla yığılan toprakların çalışamaz hale getirdiği topların ateşini kesmek zorunda kalınca büyük özveriler ile bu topları tekrar ateşe hazırlıyorlardı.

13.45 sularında Türk topçusunun ateşi; siperlerden dökülen toprakların döşemeleri kaplaması, top kamalarının sıkışması, yığılan toprakların temizlenemez hale gelmesi gibi nedenlerle azalınca sonuca yaklaştıklarını düşünen Amiral de Robeck 2. Tümendeki gemilerin yıpranan Fransızların yerini almasını emretti. 2. Tümendeki İngiliz gemileri mayın bölgesinde mayın tarama ve geçit açma işini yapacak gemilere örtme ve koruma sağlayacaklardı.

Saat 14.00 sularında Suffren Boğazı terk ederken Bouvet Namazgah Tabyasını bombardıman ediyordu. Dublin’in yardımını reddeden Gaulois yan yatmış, başı suya gömülmüş bir halde Boğaz’dan çıkmaya çalışıyordu. Suffren A Hattındaki gemileri geçmişken ve Bouvet de bu hattı Anadolu kıyısı boyunca geçmek üzereyken mayın bölgesine girdi, Bouvet’in altından bir duman sütunu yükseldi. Duman kalkınca geminin yan yatmış olduğu görüldü. Hızla alabora olan geminin personelini kurtarmak için muhrip ve istimbotlar hızla yanına yaklaşsa da pek azı kurtarılabilen personelden 603 denizci gemiyle beraber sulara gömüldü. Yenilmez armada bu batışı korkuyla izledi. Kaybın sebebinin mayın mı yoksa bir top mermisi mi olduğu anlaşılamamıştı.

Fransız muharebe gemilerinin yerini almak için hareket eden 2. Tümen ateş hattına geldiğinde bu görüntüyle karşılaşmıştı. Bouvet’in alabora olarak batması yalnızca iki dakikanın biraz üstünde sürmüştü. 2. Tümen’de Ocean Anadolu yakasında, Vengeance Batı yakasında bulunmakla aralarında Albion ve Irresistible vardı. Swiftsure ve Majestic ise Triumph ve Prince George’un yerini alacaktı.

Merkez tabyaların karşılığı artık, şiddetli değildi. Vengeance ateşini en hızlı ateş edebilen Anadolu Hamidiye’yi hedef almıştı. Irresistible, Namazgah Tabyasını Ocean, Rumeli Hamidiye Tabyasını bombardıman ediyordu.

Hasar görmediği anlaşılan Anadolu Hamidiye dörder toplu yaylım ateşini Irresistible üzerinde topladı. 15.15 sularında Irresistible gemisinin yanında büyük bir patlama oldu. Bunun üzerine Queen Elizabeth ateşini bu tabya üzerinde yoğunlaştırdı. Irresistible hafifçe yana eğildi, gemiye yönelen ateş sürdürülünce diğer gemilere mesafelerini açma emri verildi. Tabyalar aralıklarla ateşlerini kesiyorlardı ama belliydi ki muharebe edemeyecek durumda değillerdi. Dolayısıyla Birleşik Filo mayın bölgesine yapılacak hareketten kaçınıyordu.

A Hattına ulaşan mayın arama tarama yapan Balıkçı gemileri 3 tane mayın patlatmıştı lakin Türk ateşinin üzerlerine yoğunlaşması üzerine ilerleyemiyorlardı.

16.00 sularında Inflexible bir mayına çarparak, baş torpido dairesi parçalandı. Burası su ile dolarak yan yatıp pruva kısmı suya gömülmeye başlayan gemi muharebe alanından çıkarak Bozcaada’ya yöneldi.

16.15 sularında makinaları durdurulmuş, akıntı hızında tabyalardan mesafesini açmaya çalışan Irresistible bir mayına çarptı. Makine dairesine yakın gerçekleşen patlamada makine dairesi suyla doldu. Tüm makinaları çalışamaz hale gelen gemi sancak tarafına yatarak, arka tarafı da suya battı. Wear muhribi geminin yardımına geldi. Ocean muharebe gemisine de yardıma gitmesi, gerekirse de gemiyi yedeğine alarak muharebe sahasından çıkarması emredildi. Geminin kurtarılma şansı olmayınca personelinden 610 kişi Wear’a alındı. Kurtarılan personelden geminin mayına çarptığını öğrenen Amiral de Robeck savaş hattını oluşturan 2. Tümen’e geri çekilme emri verdi.

Irresistible’ı yedeğine almak üzere yaklaşan Ocean çapraz ateş altında kalmıştı. Irresistible pozisyonu nedeniyle yedeğe alımının mümkün olmadığı görülünce 17.50 de gemi karanlık çöktükten sonra kurtarılmak üzere Rumeli Mecidiye Tabyası açıklarında terkedildi.

Amiral de Robeck Irresistible’ın terkedilmesi üzerine genel geri çekilme işareti verdi. Gemilerin geceyi Boğaz’da geçirmesini uygun görmemişti.

18.05 sularında Dardanos ve Soğanlıdere bataryalarının ateşleri altında Irresistible’dan uzaklaşan Ocean bir mayına çarptı, aynı anda bir mermi de dümenini parçalayınca dümeni sıkışan gemi terk edilmek zorunda kaldı. Yardıma gelen muhripler tarafından personeli tahliye edilen gemi 19.30 sularında terk edilmişti.

Gecenin örtüsü arasında Boğaz’a giren muhripler tarafından aranan Irresistible ve Ocean bulunamadı. Irresistible Karantina bölgesi açıklarında Ocean ise Morto Koyu’na sürüklenerek burada batmıştı.

18 Mart Deniz Muharebesi ve Zaferi; Birleşik Filo için hazin, Boğaz’ın savunucusu Türkler içinse övünç ve gurur ile anımsanacak birçok olayın cereyan ettiği bir muharebe olmuştur. O gün, burada yaşanan kahramanlıklar, fedakarlıklar menkıbesel nitelikler kazanarak, zenginleşerek, efsaneleşerek bugünlere gelmiştir.

Bu kahramanlıklar arasından bazılarının adını burada anmak gerekirse bir tanesi Dardanos Batarya Komutanı Üstteğmen Hasan ve Teğmen Mevsuf’tur. Kıyıya 400 metre uzaklıkta boğaza egemen bir tepede kurulmuş olan Dardanos Bataryası muharebe boyunca etkili atışları ile Birleşik Filo’nun başlıca hedeflerinden (Dardanos bataryasının mevzii kesmine 18 Mart günü 4000 den fazla top mermisi düştüğü saptanmıştır.) olmuştur. Bu gün üzerine yağan yüzlerce mermiden birinin isabeti sonucu Batarya Komutanı Üstteğmen Hasan ve Teğmen Mevsuf şehit olmuş ve sonucunda batarya bir süre susmuştur. Yüzbaşı Muhittin’in görevi devralması ile batarya atışlarına devam edebilmiştir. Başkomutanlık Dardanos Bataryasına Müstahkem Mevkiinin önerisiyle bu gün şehit olan iki kahramanımızın adı konularak, Hasan-Mevsuf Bataryası olarak değiştirilmiştir.

Burada Seyit Onbaşı’nın da adını anmak gerekir. Rumeli Mecidiye tabyasında ikmal eri olan Abdurrahman oğlu Seyit Onbaşı, 18 Mart günü ‘190 ila 215 kg’lık mermileri koltuğu altında taşıyarak topların kesintisiz atış yapmalarını sağlamış, batarya içinde, toplar toprak altında kaldıkça mermi eksiğini kolaylıkla tamamlamış olmakla’ taltife layık görülmüştür.

Birleşik Filo’nun insan zayiatı ise 800’ü bulmuştur. 3 muharebe gemisini (Bouvet, Irresistible, Ocean) Boğazın sularında bırakan Filo’nun 4 gemisi de (Inflexible, Gaulois, Suffren, Agamemnon) havuz onarımı gerektirecek düzeyde yara alarak muharebe edemez duruma gelmiştir. Birleşik Filo Boğaz’dan gücünün 1/3’ünü kaybederek büyük hayal kırıklığı ile çıkmıştır.

18 Mart günü Türk tarafının toplam zayiatı (şehit, ölü ve yaralı) Alman Müttefiklerimiz ile beraber 97’dir. Bazı tabya ve bataryalarda (6 top ve bir tabya) çeşitli hasarlarla muharebeyi şanlı bir zaferle sonuçlandıran taraf Boğazın savunucuları olmuştur.

Kazanılan bu zaferde, çelik zırhlara bürünmüş, her yönüyle teknik üstünlüğe ve bol cephaneye sahip armadaya karşı, toprak tabyalarda can siperane mücadele veren adi toplar yanında, boğaz kıyıları ve sularında ustalıkla yerleştirilen gizli obüs bataryalarıyla mayınların ve nihayet Türk güç ve yeteneğinin büyük payı vardır.

Eğer Birleşik Filo 18 Mart’taki taarruzu ertesi gün tekrarlayacak olsa idi yine aynı güçte bir savunma ile karşılaşacağı muhakkaktı. Bu günkü muharebede cephanenin 1/3 sarf edilmişse de savunanların ellerinde iki günlük daha muharebeyi sürdürebilecek yeterlilikte mermi mevcuttu. Toplar yeniden muharebeye hazır, 10 mayın hattı sağlam, Marmara’da küçük de olsa bir donanma mevcuttu ve özellikle bu şanlı zaferden sonra Boğazın savunucularının morali yüksek idi. 18 Mart günü tabyalar hırpalanmıştı, ama hala ayaktaydı. Boğaz’daki ana mayın tarlasına henüz ulaşılamamıştı, obüsler hala iş görüyordu.

22 Mart günü Queen Elizabeth’de yapılan toplantıda Amiral de Robeck, Akdeniz Seferi Kuvvetleri Komutanı Ian Hamilton’a artık kara birliklerinin desteği olmadan Çanakkale Boğazı’nın aşılamayacağına kesinlikle inandığını söylüyordu. Donanma subayları donanmayı bekleyen mayın hatlarından, tabyalardan ve Marmara’ya çıkınca karşılarına gelecekte neler çıkacağını bilmemekten çekiniyorlardı. Sonuçta karar, Avrupa yönünden karaya çıkacak birliklerin tabyaların gerisindeki Kilitbahir Platosunu ele geçirdikten sonra donanmanın mayın tarama destroyerleri ile Boğazı tekrar zorlaması üzerine gelişti. Savaş alanındaki kara ve deniz komutanlarının ortak kararına Londra’dan olur çıkınca Hamilton ve kurmayları çıkarma hazırlıklarını yapacakları İskenderiye’ ye doğru yola çıktı.

Çıkarma harekatı için İskenderiye’de yapılan hazırlıklar 4 Nisan’da Anzak kolordusunun gemilere bindirilmesiyle başlayan insan, mühimmat, taşıt aracı, istihkam ve haberleşme malzemeleri gibi şeylerin 21 Nisan’da Mondros’a taşınmasıyla tamamlanmıştı. 23 Nisan’da yapılması planlanan çıkarma harekatı elverişsiz hava koşulları nedeniyle 25 Nisan’da gerçekleştirilecekti

Paylaş Facebook  Paylaş twitter  Paylaş google  Paylaş linkedin
Yayın: 15.03.2024 - Güncelleme: 15.03.2024 21:44 - Görüntülenme: 80
Kaynak: KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
  Beğen | 4  kişi beğendi